4 Mart 2013 Pazartesi

Ofisimizden Bir Diva Geçti: Cahide Sonku! #ağustos2012


   “Cahide Sonku ile konuşmak da nereden çıktı?” diyor iç sesim.
   Bu ay yılların unutturduğu, şansızlıkların ve kaderin çalkantılı bir hayat sunduğu, ayakkabısından şampanya içilen kadınla, yani Cahide Sonku ile konuşmak istedim. Bir tesadüf ile oyunculuğa başlayan, sonra kendi film şirketini dahi kuran, köhne mahallelerde yetişmiş ve orayı hiç unutmamış olan Cahide Sonku güç ile birlikte düşmanlar kazanmış, talihsizlikler sonucu ile hayatını diplerde yaşar olmuştu.
    Ben tam bunları düşünürken, birden ofisin kapısı aralanıyor. Gelen Cahide Sonku…
    Cahide Hanım ile konuşacağım diye ofise eski görünümlü, oldukça pahalı bir radyo bile aldım. Eski zamanlardan gelen bir kadını, eski zaman eşyaları ile şımartmak istiyordum. Hem de radyoda içe işleyen güzel şarkıları dinlemek, Cahide Hanım’ın sorularıma cevap vermesini kolaylaştırabilir diye düşünüyordum.
    “Hoş geldiniz Cahide Hanım, buyurun şöyle oturun,” diyorum hemen.
    Gayet şık giyinmiş. Alkolik olmadığı zamanlardan birinden geliyor, belli. Yoksa bu kıyafetleri giymesi, dahası böyle şık ve oldukça pahalı bir kolye takması, saçının başının böyle derli toplu olması imkânsız. Alkol herkesi dibe çekiyordu ne de olsa. Tüm erkekler tarafından çekici bulunan, şana ve şöhrete doymuş Cahide Sonku’yu da diğerlerinden ayırmıyordu.
   Kim bilebilirdi ki para içerisinde yüzen bir kadının, hayatının son yıllarında meyhanelerde alkol dileneceğini?
   Bir insan ne kadar dibi yaşayabilir? Cahide Sonku geldiği kenar mahallenin özlemini duyarken, orayı bile hak etmeyecek ne yaptığını düşünüyordu ölmeden önce. Sahi, bir insan sokaklarda donarak ölecek kadar kötü olabilir mi? Hem de bir zamanlar herkes tarafından sevilirken; bütün erkeklerin rüyalarına girdiği, bütün kadınların kıskançlık duyduğu, bütün genç kızların onun gibi olmayı istediği bir kadın…
    Ben tam bunları düşünürken birden radyo cızırtılanmaya başlıyor. Oldukça iç rahatlatan bir şarkının ardından spiker konuşmaya başlıyor.
   “DİKKAT: Son yılların en sıcak günlerini yaşadığımız ağustos ayı, Cihan Mert Yeşil ve Betül Erdoğdu gibi birçok insanın doğum günlerini de bünyesinde barındırıyor. Dostluklarının hiç eskimemesini dileyen dinleyicilerimizden biri, arkadaşları için bir parça istemiş. Dinleyicimizi kırmıyor, arkadaşlarının da doğum günlerini kutluyoruz.”
   Bütün dergi ekibi ve Cahide Hanım, hepimiz, şoke olmuş bir ifadeyle radyoyu dinliyorduk. Bu isimler benim arkadaşlarımdı ama bu eski zaman radyosunun içinde işleri neydi, anlamamıştım. Düşünmemeye karar verdim, belli ki dinleyici güzel bir hediye vermek istemişti arkadaşlarına.
   “Cahide Hanım, sizin için birkaç soru hazırladım. Arzu ederseniz onları hemen sormak istiyorum. İlk sorum, ün kazandıktan sonra duygularınızın nasıl değiştiği üzerine, lütfen biraz bundan bahsedebilir misiniz?”
   Ellerini birbirine dolayarak başlıyor anlatmaya, “Aslında çok şey değişmedi. Ben oldukça fakir bir semtte doğdum, tuvaleti bile evin dışarısındaydı. İnsanlar açtı, fakirdi, ayın sonunu kıt kanaat getirebiliyorduk. Bu aşamadan, kaderin etkisiyle zengin bir kadın olarak ayağa kalkmam yalnızca bedensel açlıklarımı doyurdu. Duygularım hala o semtte yaşayan bir çocuğa ait,” dedi.   
    Radyoda şarkı hareketleniyor. Bir türkü bu, acıların içerisinden yalnızlığı seçenler için çalıyor.
   “Peki, Cahide Hanım, geleceğe yönelik neler düşünüyorsunuz? Yani sanat hayatınızda bizi bekleyen ne gibi projeleriniz var?”
   “Şimdilik bir film şirketi kurmayı düşünüyorum. Oynadığım filmleri daha rahat çekebilmek istiyorum. Ama ruhum hep biraz eksik. ‘İnsanlara verdiğim değeri ekseriyetle kendim geri almak zorunda kalmaktan’ korkuyorum. Anlıyor musunuz beni?” Bir iki damla gözyaşı akıyor Cahide Hanım’ın yanaklarından aşağı. Galiba kaderinin nasıl ilerleyeceğini biliyor. Kurduğu film şirketinin yanacağını, bütün parasını kaybedeceğini, insanların artık onu sevmemeye başlayacağını, hastanelerde tedaviler göreceğini, sonunda da sokaklara düşüp meyhane kapılarında içecek bir şeyler dileneceğini biliyor gibi. İspirtoya kadar düşen bir yıldızın hikâyesi, en az onun kadar onun sevenlerini de ilgilendirmeli oysa.
   “Yalnız kalmaktan korkuyor musunuz?” diyorum, bu son sorum. Kapanışı sade ama bomba etkisi yapan bir soruyla yapmak istiyorum.
   “Korkmuyorum,” diyor. Omuzları havada, gözleri bana dikilmiş. “Yalnız kalmaktan değil de, unutulmaktan korkuyorum,” diyor. Anlıyorum onu.
   Hangi insan unutulmaktan korkmaz ki? Yaşamımız boyunca her şeyi, başarmaya çalıştığımız her işi, ortaya çıkardığımız her ürünü biraz da unutulmamak için yapmıyor muyuz?
   Cahide Sonku, geldiği gibi sessizce kalkıp gidiyor. Böyle gidişine aldırmıyorum. Ne de olsa yalnızlıktan korkmayan bir kadın o. Güçlü, şan ve şöhret sahibi, kendi ayakları üstünde durabilen. Şimdilik.


Editörün notu: Köşe yazıları konseptini dergiye taşımam konusunda beni kırmayan Nazlı Eray’a teşekkürlerimi sunuyorum. Nazlı Eray, hoşça vakit geçirmek ve bir kurgu içerisinde kültüre doymak isteyenler için benzersiz kitaplar yazıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder