“Cahide Sonku ile konuşmak da nereden
çıktı?” diyor iç sesim.
Bu ay yılların unutturduğu, şansızlıkların
ve kaderin çalkantılı bir hayat sunduğu, ayakkabısından şampanya içilen
kadınla, yani Cahide Sonku ile konuşmak istedim. Bir tesadüf ile oyunculuğa
başlayan, sonra kendi film şirketini dahi kuran, köhne mahallelerde yetişmiş ve
orayı hiç unutmamış olan Cahide Sonku güç ile birlikte düşmanlar kazanmış,
talihsizlikler sonucu ile hayatını diplerde yaşar olmuştu.
Ben tam bunları düşünürken, birden ofisin
kapısı aralanıyor. Gelen Cahide Sonku…
Cahide Hanım ile konuşacağım diye ofise
eski görünümlü, oldukça pahalı bir radyo bile aldım. Eski zamanlardan gelen bir
kadını, eski zaman eşyaları ile şımartmak istiyordum. Hem de radyoda içe
işleyen güzel şarkıları dinlemek, Cahide Hanım’ın sorularıma cevap vermesini kolaylaştırabilir
diye düşünüyordum.
“Hoş geldiniz Cahide Hanım, buyurun şöyle
oturun,” diyorum hemen.
Gayet şık giyinmiş. Alkolik olmadığı
zamanlardan birinden geliyor, belli. Yoksa bu kıyafetleri giymesi, dahası böyle
şık ve oldukça pahalı bir kolye takması, saçının başının böyle derli toplu
olması imkânsız. Alkol herkesi dibe çekiyordu ne de olsa. Tüm erkekler
tarafından çekici bulunan, şana ve şöhrete doymuş Cahide Sonku’yu da
diğerlerinden ayırmıyordu.
Kim bilebilirdi ki para içerisinde yüzen bir
kadının, hayatının son yıllarında meyhanelerde alkol dileneceğini?
Bir insan ne kadar dibi yaşayabilir? Cahide
Sonku geldiği kenar mahallenin özlemini duyarken, orayı bile hak etmeyecek ne
yaptığını düşünüyordu ölmeden önce. Sahi, bir insan sokaklarda donarak ölecek
kadar kötü olabilir mi? Hem de bir zamanlar herkes tarafından sevilirken; bütün
erkeklerin rüyalarına girdiği, bütün kadınların kıskançlık duyduğu, bütün genç
kızların onun gibi olmayı istediği bir kadın…
Ben tam bunları düşünürken birden radyo
cızırtılanmaya başlıyor. Oldukça iç rahatlatan bir şarkının ardından spiker
konuşmaya başlıyor.
“DİKKAT: Son yılların en sıcak günlerini
yaşadığımız ağustos ayı, Cihan Mert Yeşil ve Betül Erdoğdu gibi birçok insanın
doğum günlerini de bünyesinde barındırıyor. Dostluklarının hiç eskimemesini
dileyen dinleyicilerimizden biri, arkadaşları için bir parça istemiş.
Dinleyicimizi kırmıyor, arkadaşlarının da doğum günlerini kutluyoruz.”
Bütün dergi ekibi ve Cahide Hanım, hepimiz,
şoke olmuş bir ifadeyle radyoyu dinliyorduk. Bu isimler benim arkadaşlarımdı
ama bu eski zaman radyosunun içinde işleri neydi, anlamamıştım. Düşünmemeye
karar verdim, belli ki dinleyici güzel bir hediye vermek istemişti
arkadaşlarına.
“Cahide Hanım, sizin için birkaç soru
hazırladım. Arzu ederseniz onları hemen sormak istiyorum. İlk sorum, ün
kazandıktan sonra duygularınızın nasıl değiştiği üzerine, lütfen biraz bundan
bahsedebilir misiniz?”
Ellerini birbirine dolayarak başlıyor
anlatmaya, “Aslında çok şey değişmedi. Ben oldukça fakir bir semtte doğdum,
tuvaleti bile evin dışarısındaydı. İnsanlar açtı, fakirdi, ayın sonunu kıt
kanaat getirebiliyorduk. Bu aşamadan, kaderin etkisiyle zengin bir kadın olarak
ayağa kalkmam yalnızca bedensel açlıklarımı doyurdu. Duygularım hala o semtte
yaşayan bir çocuğa ait,” dedi.
Radyoda şarkı hareketleniyor. Bir türkü bu,
acıların içerisinden yalnızlığı seçenler için çalıyor.
“Peki, Cahide Hanım, geleceğe yönelik neler
düşünüyorsunuz? Yani sanat hayatınızda bizi bekleyen ne gibi projeleriniz var?”
“Şimdilik bir film şirketi kurmayı
düşünüyorum. Oynadığım filmleri daha rahat çekebilmek istiyorum. Ama ruhum hep
biraz eksik. ‘İnsanlara verdiğim değeri ekseriyetle kendim geri almak zorunda
kalmaktan’ korkuyorum. Anlıyor musunuz beni?” Bir iki damla gözyaşı akıyor
Cahide Hanım’ın yanaklarından aşağı. Galiba kaderinin nasıl ilerleyeceğini
biliyor. Kurduğu film şirketinin yanacağını, bütün parasını kaybedeceğini,
insanların artık onu sevmemeye başlayacağını, hastanelerde tedaviler
göreceğini, sonunda da sokaklara düşüp meyhane kapılarında içecek bir şeyler
dileneceğini biliyor gibi. İspirtoya kadar düşen bir yıldızın hikâyesi, en az
onun kadar onun sevenlerini de ilgilendirmeli oysa.
“Yalnız kalmaktan korkuyor musunuz?” diyorum,
bu son sorum. Kapanışı sade ama bomba etkisi yapan bir soruyla yapmak
istiyorum.
“Korkmuyorum,” diyor. Omuzları havada,
gözleri bana dikilmiş. “Yalnız kalmaktan değil de, unutulmaktan korkuyorum,”
diyor. Anlıyorum onu.
Hangi insan unutulmaktan korkmaz ki?
Yaşamımız boyunca her şeyi, başarmaya çalıştığımız her işi, ortaya çıkardığımız
her ürünü biraz da unutulmamak için yapmıyor muyuz?
Cahide Sonku, geldiği gibi sessizce kalkıp
gidiyor. Böyle gidişine aldırmıyorum. Ne de olsa yalnızlıktan korkmayan bir
kadın o. Güçlü, şan ve şöhret sahibi, kendi ayakları üstünde durabilen.
Şimdilik.
Editörün
notu: Köşe yazıları konseptini dergiye taşımam konusunda beni kırmayan Nazlı
Eray’a teşekkürlerimi sunuyorum. Nazlı Eray, hoşça vakit geçirmek ve bir kurgu
içerisinde kültüre doymak isteyenler için benzersiz kitaplar yazıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder