4 Mart 2013 Pazartesi

Marilyn Monroe, bizim ofiste! #haziran2012


   “Ama bu elindeki Nazlı Eray’ın kozmik telefonu. Sende ne işi var bunun?” diyor iç sesim.
   “Gazetede yazmayı bırakınca kozmik telefon da bir şekilde bana kadar geldi. İstediğim zaman arıyorum birilerini. Bu ay röportaja Marilyn Monroe’yu çağırdım mesela,” diyorum hemen.
   Yaklaşık iki gün önce Marilyn’in önce beyaz telefonunu aramıştım. Sonra o telefondan ulaşamayınca yatağının öteki yanındaki pembe telefonu aramıştım uzun uzun. Birkaç çalıştan sonra hafif uykulu, genizden gelen buğulu ve alabildiğine seksi bir ses tonuyla Marilyn açmıştı telefonu. Telefondaki kısa bir görüşmenin ardından, bin bir telaşla dergiye davet etmiştim Marilyn’i, beni kırmadı. Bu ay Marilyn’le konuşacağım.
   Tam cümlemi bitirmişken içeriye Marilyn giriyor. Dergi ekibi olarak önce bir heyecanlanıyoruz. Tabii, 1963 yılında garip bir şekilde odasında ölü bulunan ve yıllardır ölüm nedeni üzerine türlü çeşit tezler ortaya atılan tüm zamanların en seksi kadını dergiye gelince telaşlanmamak elde değil. Hemen oturması için işaret ediyorum. Sakince geçip oturuyor.
    “Sizin vaktinizi çok almayacağım. Kısacık bir zaman için geldiniz buraya, bu yüzden hemen başlayalım istiyorum. Sizin için sorun olmaz değil mi?” diyorum. Dergi ekibi hala şokta.
    Önce dolgun dudaklarını şöyle bir tükürüğüyle nemlendirip, “Olmaz tabii. Hemen biterse benim için de iyi olur. Arthur kızabilir,” diyor.
    Demek ki Arthur Miller ile evli olduğu bir dönemden geliyor bu Marilyn. Tam isabet olmuş, benim de sorularım Arthur Miller ile evli olduğu dönemi de anlatan My Week With Marilyn üzerine olacaktı. Zaman kaybetmemek için hemen sorularıma geçiyorum. Ben ajandamı şöyle bir karıştırıp sorularıma göz atarken, Marilyn de gözlerini dergi ekibi üzerinde dolaştırıyor. Çalışkanlığımıza bayılmış olmalı. Çünkü sanıldığının aksine Marilyn’in çok çalışkan, durmaksızın öğrenmeye açık bir kadın olduğunu biliyorum.
    “Marilyn, My Week With Marilyn filmini seyrettin mi? Çünkü biliyorsun, senin yaşadığın yasak bir aşkı anlatıyor film. Filmde anlatılanların hepsi gerçek mi?” diyorum çabucak, soracak o kadar çok sorum var ki!
    Gözlerini yaramaz bir çocuk gibi kaçırıyor hemen. Belli ki cevap vermeyecek. Soruyu değiştiriyorum.
    “Peki, o soruyu boş verelim. Okuyucularımızın merak ettiği bir başka şey de, Arthur Miller ile neden evlendiğiniz. Sizi çok hırpalamış filmden anladığım kadarıyla.”
    Dudaklarını nemlendirip konuşmaya başlıyor: “Âşık oldum. O dönemde de Arthur’un beni koruyacağını düşünüyordum.”
    “Kimden koruması gerekiyor ki,” diyorum hemen.
    “Bulanık görüntülerimden. Yanımda beni koruyacak biri olmadığında hemen geri geliyorlar. Galiba beni delirtmeye, anneme benzetmeye çalışıyorlar.”
    Marilyn normalde annesi hakkında çok konuşmaz. Demek ki bugün ilaçlarını tam olarak almış, görüntülerle uğraşmak zorunda değil. Bir insanın oldukça popüler olduğu, herkes tarafından ilgiyle takip edildiği bir dönemde şizofrenik sanrılarından kurtulmak için birilerine muhtaç olması ne kadar kötü bir şeydir acaba?
   Konuyu değiştiriyorum. “Michelle’in oyunculuğunu beğendin mi, Marilyn?”
   Neşeleniyor hemen. “Evet, çok beğendim. Beni bu zamana kadar en güzel oynayan kişi. Çok mutlu etti beni,” diyor.
    Dergi ekibi sessizce bizi dinliyor. Bütün işler bırakılmış, herkesin bakışları Marilyn’in üzerinde. Sonra kafasını sallayıveriyor Marilyn. Sarı saçları arasında dolaştırıyor ellerini. “Ben artık gidiyorum,” diyor.
    Sıkıldı ya da canını sıkan bir şeyleri hatırlamak, konuşmak yordu onu. Gitmek isteyince engel de olamam ki kimseye. Dergi ekibinden de kimse engel olmaya çalışmıyor. Son bir gayret, “Soracak bir şeylerim vardı ama,” diyorum. Belki biraz daha kalmasına yardımcı olabilir söylediğim. Ama kararlı, oturduğu yerden kalkıp leopar desenli mini çantasını da eline alıp çıkışa doğru yürüyor. İçeriye girerken dikkat etmemiştim, üzerinde narçiçeği renginde üzerine tam oturan bir kıyafet var. Göğüs dekoltesi de epey fazla.
    Kapıdan çıkarken, “Soruların devamına da başka bir zaman bakarız. Şimdi yoruldum. Gidip dinlenmem gerekiyor,” diyor. Marilyn’i anlıyorum. Fark ettirmemesi gereken o kadar çok şey yaşıyor ki. Oyunculuk onun için bir nevi hayattan zaman çalmak. Sanırım Marilyn oynamasaydı daha erken ölürdü. Öyleyse, 1963’teki ölüm sebebi neydi? Kennedy’ler ile olan bağlantısı mı, yoksa uykusuz geçen bir gecenin daha ardından aldığı ilaçlar mı? Marilyn’in gerçek ölüm sebebi neydi? “Başka bir zaman,” demişti ya, o başka zamanı merakla bekleyecektim.


Editörün notu: Köşe yazıları konseptini dergiye taşımam konusunda beni kırmayan Nazlı Eray’a teşekkürlerimi sunuyorum. Nazlı Eray, hoşça vakit geçirmek ve bir kurgu içerisinde kültüre doymak isteyenler için benzersiz kitaplar yazıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder