“Gazetede
yazmayı bırakınca kozmik telefon da bir şekilde bana kadar geldi. İstediğim
zaman arıyorum birilerini. Bu ay röportaja Marilyn Monroe’yu çağırdım mesela,”
diyorum hemen.
Yaklaşık iki
gün önce Marilyn’in önce beyaz telefonunu aramıştım. Sonra o telefondan
ulaşamayınca yatağının öteki yanındaki pembe telefonu aramıştım uzun uzun.
Birkaç çalıştan sonra hafif uykulu, genizden gelen buğulu ve alabildiğine seksi
bir ses tonuyla Marilyn açmıştı telefonu. Telefondaki kısa bir görüşmenin
ardından, bin bir telaşla dergiye davet etmiştim Marilyn’i, beni kırmadı. Bu ay
Marilyn’le konuşacağım.
Tam cümlemi
bitirmişken içeriye Marilyn giriyor. Dergi ekibi olarak önce bir
heyecanlanıyoruz. Tabii, 1963 yılında garip bir şekilde odasında ölü bulunan ve
yıllardır ölüm nedeni üzerine türlü çeşit tezler ortaya atılan tüm zamanların
en seksi kadını dergiye gelince telaşlanmamak elde değil. Hemen oturması için
işaret ediyorum. Sakince geçip oturuyor.
“Sizin
vaktinizi çok almayacağım. Kısacık bir zaman için geldiniz buraya, bu yüzden
hemen başlayalım istiyorum. Sizin için sorun olmaz değil mi?” diyorum. Dergi
ekibi hala şokta.
Önce dolgun
dudaklarını şöyle bir tükürüğüyle nemlendirip, “Olmaz tabii. Hemen biterse
benim için de iyi olur. Arthur kızabilir,” diyor.
Demek ki Arthur
Miller ile evli olduğu bir dönemden geliyor bu Marilyn. Tam isabet olmuş, benim
de sorularım Arthur Miller ile evli olduğu dönemi de anlatan My Week With
Marilyn üzerine olacaktı. Zaman kaybetmemek için hemen sorularıma geçiyorum.
Ben ajandamı şöyle bir karıştırıp sorularıma göz atarken, Marilyn de gözlerini
dergi ekibi üzerinde dolaştırıyor. Çalışkanlığımıza bayılmış olmalı. Çünkü
sanıldığının aksine Marilyn’in çok çalışkan, durmaksızın öğrenmeye açık bir
kadın olduğunu biliyorum.
“Marilyn, My
Week With Marilyn filmini seyrettin mi? Çünkü biliyorsun, senin yaşadığın yasak
bir aşkı anlatıyor film. Filmde anlatılanların hepsi gerçek mi?” diyorum
çabucak, soracak o kadar çok sorum var ki!
Gözlerini
yaramaz bir çocuk gibi kaçırıyor hemen. Belli ki cevap vermeyecek. Soruyu
değiştiriyorum.
“Peki, o
soruyu boş verelim. Okuyucularımızın merak ettiği bir başka şey de, Arthur
Miller ile neden evlendiğiniz. Sizi çok hırpalamış filmden anladığım
kadarıyla.”
Dudaklarını
nemlendirip konuşmaya başlıyor: “Âşık oldum. O dönemde de Arthur’un beni
koruyacağını düşünüyordum.”
“Kimden
koruması gerekiyor ki,” diyorum hemen.
“Bulanık
görüntülerimden. Yanımda beni koruyacak biri olmadığında hemen geri geliyorlar.
Galiba beni delirtmeye, anneme benzetmeye çalışıyorlar.”
Marilyn
normalde annesi hakkında çok konuşmaz. Demek ki bugün ilaçlarını tam olarak
almış, görüntülerle uğraşmak zorunda değil. Bir insanın oldukça popüler olduğu,
herkes tarafından ilgiyle takip edildiği bir dönemde şizofrenik sanrılarından
kurtulmak için birilerine muhtaç olması ne kadar kötü bir şeydir acaba?
Konuyu
değiştiriyorum. “Michelle’in oyunculuğunu beğendin mi, Marilyn?”
Neşeleniyor
hemen. “Evet, çok beğendim. Beni bu zamana kadar en güzel oynayan kişi. Çok
mutlu etti beni,” diyor.
Dergi ekibi
sessizce bizi dinliyor. Bütün işler bırakılmış, herkesin bakışları Marilyn’in
üzerinde. Sonra kafasını sallayıveriyor Marilyn. Sarı saçları arasında
dolaştırıyor ellerini. “Ben artık gidiyorum,” diyor.
Sıkıldı ya da canını sıkan bir şeyleri
hatırlamak, konuşmak yordu onu. Gitmek isteyince engel de olamam ki kimseye.
Dergi ekibinden de kimse engel olmaya çalışmıyor. Son bir gayret, “Soracak bir
şeylerim vardı ama,” diyorum. Belki biraz daha kalmasına yardımcı olabilir
söylediğim. Ama kararlı, oturduğu yerden kalkıp leopar desenli mini çantasını
da eline alıp çıkışa doğru yürüyor. İçeriye girerken dikkat etmemiştim,
üzerinde narçiçeği renginde üzerine tam oturan bir kıyafet var. Göğüs dekoltesi
de epey fazla.
Kapıdan
çıkarken, “Soruların devamına da başka bir zaman bakarız. Şimdi yoruldum. Gidip
dinlenmem gerekiyor,” diyor. Marilyn’i anlıyorum. Fark ettirmemesi gereken o
kadar çok şey yaşıyor ki. Oyunculuk onun için bir nevi hayattan zaman çalmak.
Sanırım Marilyn oynamasaydı daha erken ölürdü. Öyleyse, 1963’teki ölüm sebebi
neydi? Kennedy’ler ile olan bağlantısı mı, yoksa uykusuz geçen bir gecenin daha
ardından aldığı ilaçlar mı? Marilyn’in gerçek ölüm sebebi neydi? “Başka bir
zaman,” demişti ya, o başka zamanı merakla bekleyecektim.
Editörün
notu: Köşe yazıları konseptini dergiye taşımam konusunda beni kırmayan Nazlı
Eray’a teşekkürlerimi sunuyorum. Nazlı Eray, hoşça vakit geçirmek ve bir kurgu
içerisinde kültüre doymak isteyenler için benzersiz kitaplar yazıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder