31 Mayıs 2015 Pazar

Mektubun Ortası

...


Bu aşktan ne kadar yara aldığımı sana ancak şu tümceyle açıklayabilirim: Ben artık savaş sonrası mermi kovanlarını saklayamamış, mermi deliklerini delicesine bir tutkuyla sergileyen şehirler gibiyim. Duygularımın tümünde kurşun izleri var. İçimin tüm evleri, apartmanları, restoranları, kafeleri yıkık dökük ve eski tanıdıklardan kimse bundan pek etkilenmiyor. Yalnızca yeni tanıdıklar ilginç buluyor bu durumu. Onlara savaştan çıkmış ve o savaşın izleri silinmemiş bir şehri anımsatıyormuşum gibi bakıyorlar. Gözlerinden bu okunuyor. Hiç tanışmadığım ve belki de tanışmayacağım insanlar benim için yas tutuyor fakat diğerleri... onlar... uzundur tanıdığım kimseler viran halime alışmış olduğu için tepkisiz kalıyor. Durumumu ancak bu biçimde açıklayabilirim. İç savaştan artakalan sözcüklerimle...
Şimdi bana inanıyor musun?

Senin için tanımlanması imkansız, hatta sakat bulunabilecek bir aşkı böyle yaşadık biz. Kendi yıkımımıza koşarcasına... Sen, benden geçmiş bir erkeğin kalan duyguları ve artık yeni anılar biriktirmeye o kadar da istekli olmayan belleği ile yetinmek zorunda kaldın. Ama, bunun için beni suçlu bulabilir misin? Eğer gözünde suçlu konumundaysam, geçmiş zaman cinayetleri gibi insan kalabalığının en yoğun olduğu meydanın orta yerine kurulacak platformda giyotinin altına boynumu uzatmamı nasıl karşılarsın? Buna izin verir misin? Senin de sevdiğin bir adam için ölümümü seyredebilir misin? O çığırtkan kalabalığa karışabilir misin?

Bunu yapabileceğini sanmıyorum ama. Aziz ile benim ilişkimizin ifşa olması sana bu fırsatı bırakmayacaktır zaten. Haberin dahi olmadan ölüme sürüklenebiliriz. Sen günler sonra öğrenirsin. "Çarpık" ilişkiler toplumun sopalarına maruz kalır çünkü. Kanlı sopalarına... Çünkü bütün kötü kalpli insanlar günü geldiğinde bir diğerini öldüresiye dövmek amacıyla evinin en gizli köşesinde bir sopa saklar. Ve o tahta sopalar, maddi ederinin milyon katı üstünde manevi zarara uğratır herkesi.
Anlıyor musun beni?
O yüzden, bütün yazdıklarımı yargılamadan oku. Yargılanmak herkesin kaderi ya da içine çekildiği o iğrenç kara delik olmamalı çünkü. Çünkü biz Aziz'le birbirimizi severken, birbirimizin vadilerini okurken, derelerinde yıkanıp aşkın en temiz halini canlandırmaya çalışırken hiç kimseyi yargılamadık. Dünyada herhangi bir iyilik eylemcisine dönüyorsa eğer, bize bunun dönmesini dileyebilirim şimdi. Yoksa anılarımızın birer intikam aracına dönüştürülmesine şahit olmamak için kendimi öldürürüm!
Yerimde olsan sen ne yapardın Nevin?
Beraber yaşamak için ev aradığın erkeğin hapiste yatmasına dayanabilir miydin en başta? Sindirebilir miydin bütün güzellikleri yüzünde, yüreğinde, geçmişinde bulduğun birinin senin hemen ardından birini öldürüp hapse girmesini? Tutuklanmasını?
Kiralamak için önünden her geçişimde penceresine baktığım ev, tıpkı bize benzeyen o yaralı ev, kiralanmış. Uyduruk bir falcı tutmuş orayı. En özel anılarımdan birinin üzerinden geçip geriye kendi uğursuz, anlamsız imzasını bırakmış. Oysa o evde yaşamalıydık biz. Küçücük o dairenin rutubetli duvarları, dökülen tavan sıvası, soğuğa ket vurmayı beceremeyen pencereleri olmalıydık.
Şimdi yapayalnızız.
En azından ben.
Belki ona senin varlığın iyi geliyordur. Her şeyinle ona iyi geliyor, kalbini genişletiyorsundur onun ve en başta kendinin.
Sana benden bir kez bile bahsettiğini düşünmüyorum. Fakat bir şey beni bu düşünceden emin olamamaya itiyor. Kimliğimi eğip bükerek, senin de yargılamayacağın bir hale getirerek bahsetmiş olabilir. Sahi sen bir başkasının var olmuş olma durumuyla acı çektin mi?
Ya da senin mutsuzluğun üzerine, senin geleceğin üzerine kurulmuş ve başkalarının gelecek günlerinden haber taşıyan bir falcıyı öldürmeye kalktın mı?


...



(Ölüm üzerine öyküler çalışırken kitabın diline uymayacağını düşünmem, mektubun anlatıcı dili olarak diğer öykülerin bütünlüğüne ne yazık ki yakın durmaması, biçem olarak diğer öykülere uymaması bu öyküyü kenara bir yere kaldırmama neden oldu. Zaten çok da başarılı bir öykü değildi -hatta hiç-, yalnızca mektubun yazarı adamın konuşmayı dahi beceremeyen halinin öykünün ilerleyememesine neden olan tökezlemelerde karşılık bulması hoşuma gitmişti sanırım. Birkaç gündür bir parçasını bir yere bırakmak istiyordum, blog'a bıraktım.)