Sevgili Oğuz,
Ne zamandır sana yazmak istiyorum. Sen, yazdığın dergide kocaman bir
sayfayı biz kadınlara, dahası kalbi paramparça olmuş kadınlara ayırmaya
başladığından beri yakinen takip ediyorum seni. Ama bana bu mektubu yazdıran
neden bambaşka… Sadece örtüşen tek yanı, bu sefer benim kalbimden taşan nehrin
senin ve okuyucuların kalbine dolacak olması.
Yüreğini, beynini ve hayatının bütün gizli kalmış köşelerini tiyatroya
açtığını biliyorum. Yıllar yılı tiyatro gibi gururlu bir sanat dalına tutkuyla
bağlı kalmanı da anlıyorum. (Burada hemen belirtmeliyim ki, sanatların hepsi
sanatçının ona biçtiği değer kadar gurur kazanır. Gurur, sanatların şerefini
korur. İnsanlarda ise bu durum bilinmez bir karmaşa.)
Sevgili Oğuz, tiyatronun bir haysiyeti olduğunu unutma ve onu maskaraya
çevirmelerine asla izin verme. Tiyatro, gerçek hayattan koparılamayacak kadar
değerli bir sanat dalıdır. Tıpkı diğerleri gibi… Sahnede bir role bürünemeyen,
bürünse bile gerçekliği yansıtamayan, olması gereken kişi olamayan insanlar hem
kendi karakterlerini hem de bürünmeleri gereken karakterleri paramparça
ederler. Böyle bir şeyin olduğunu tahayyül edebiliyor musun?
İzleyicinin kalbine akman gerekir sahnede. Ona, kendisini anlatmanı beklemezler
senden ama kendisini anlattığın zaman da değerini vermeyi bilirler. Alkışlarıyla
sana cenneti yaşatırlar. Alkışları asla küçümseme.
Nasıl bir çıkmazın içine çekilmeye çalışıldığını tahmin edebiliyorum.
Benim yaşadıklarımı anımsamaya çalış. Hayatımın tümünü, o kısacık zamanın
tamamını tiyatroya adadım. Böylece ölümsüzlüğü yakaladım. Biliyorum, hayatımın
sonlanmasının kendi elimden olduğunu geçiriyorsun usundan. Haklısın. Bazen ne
düşünüyorum biliyor musun? Kimi insanların kendi hayatlarını yaşamak için değil
de, başka insanların yollarını temizlemek, belirginleştirmek için dünyaya
gönderildiklerini… Ne kadar hazin değil mi?
Korunmasız kaldığını düşünme. Açılması gereken yolların hepsi, bütün
güçlüklere rağmen temizlenir kirinden. Bileğine de bakma. Bileğine, kimilerinin
taktığı prangalara bakarsan, yolunda yürümeye zaman bulamayabilirsin. Ben,
tümden bir örümcek ağına çekildiğim halde, kendimin ve benden sonra gelecek
tiyatrocu kadınların yollarındaki dikenleri bir nebze olsun temizlemeyi başarabildim.
Kırılganlığıma rağmen.
Ben kırılganlığıma rağmen, sahnede bütün kadınlar oldum. Hepsini
yaşadım. Belki içimi parçalara böldüm ve her birini oyunda onlara armağan ettim
ama yine de hayalimi yaşadım. Tutkumu ve canlılığımı…
Başkalarının hayatlarını ve hayallerini geri dönüşü olmayacak şekilde
yaralayan insanların hiçbir yerde mutluluğu bulamayacaklarına inanıyorum artık.
Böyle olması gerekir çünkü. Yaşam çok kısa. O zamana zarar vermelerini
istemezsin.
Ben hayallerimden bile büyük yaşadım, ölümsüzlüğü kazandığımda. Tiyatro
benim için Afife’den, Afife Jale’ye dönüşmemin hikâyesidir.
Şimdi, sana ne kadar teşekkür etsem az, sen bana teşekkürler
sıraladığında. Çünkü sen de ruhunu parçalara ayırmaya çalışıyorsun. Kalbini
herkese açmaya çalışıyorsun. Hayallerini inşa etmeye çalışıyorsun. Seni öyle
güzel anlıyorum ki! Kalp nehirlerimiz sanki bir akıyor.
Sevgili Oğuz, umarım ket vurulan bütün planların gerçek bir mucizeyle
yeniden umut kazandırır sana. Tiyatroda can bulmak, onların anlayamayacağı
kadar derin ve muhteşem bir şey. Yüreğine bak, orada benden bir hediye
bulacaksın.
Afife
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder