28 Mart 2013 Perşembe

JonBenet'ın Çocuksu Asil Adaleti #nisan2013


   Minicik bedeni ve küçük yaşına rağmen karşımda tam bir hanımefendi gibi oturuyor. Tam bir proje bebek edası var bakışlarında, tavırlarında ve duruşunda. Tastamam annesinin sergi ürünü…
   Bir yandan filiz zamanındayken soluşu, bir yandan sarı bazen kıvır kıvır bazen de düz saçları, öte yandan da sevimliliği, çocuksu tavırlarını gizlemeye çalışması Marilyn’e benzediğini düşündürüyor bana. Pedofili hastası yetersiz bir vicdan tarafından öldürüldüğü güne kadar süslü, güzel, kendinden büyük elbiseler giydiğini görmüştüm fotoğraflarında. Ama şimdi… karşımda gündelik kıyafetleri içerisinde, yine de asaleti yakalamış olarak oturuyor.
   “Sohbetimize başlamadan önce ne içmek istersin?” diye soruyorum.
   “Hiçbir şey içmek istemiyorum, teşekkür ederim,” diyor gayet nazik. Ölü kelebeklerin hepsi nazik oluyor sanırım. Daha önce konuştuğum bütün kadınlar, ölmüş ya da tamamen kurgu hepsi, nezaketlerini orantılı taşıyorlar ruhlarında.
   Doğrudan sohbete geçmeye karar veriyorum. Yoksa bakmaya dayanamayıp ağlayacağım.
   “Annenle arandaki ilişki nasıl bir ilişkiydi?” diyorum, sorumu bir giriş sorusu için gayet saçma bularak.
   “Sıra dışı bir yanı yoktu bence. Sadece diğer çocukların anneleri ile ilişkilerinin yanında, benimle annem arasında oluşan bağın aceleci bir yanı vardı. Sanki öğretmek istediği bazı şeyleri, vadesinden önce yüklemeye çalışıyordu bana ve bu da benim ruhani yapımın erken olgunlaşmasına sebebiyet veriyordu.”
   Şaşkınlık içerisinde, gözlerim büyümüş olarak JonBenet Ramsey’ye bakmaya başlıyorum. Bu çocuk sahiden kaç yaşında? Yani dünyada 6 yılını geçirmiş bir ruhun, bir bedenin bu kadar akıllıca ve yaşından büyük cümleler kurması, bu kadar temiz konuşması nasıl mümkün kılınabilir? Bunu da sormaya karar veriyorum ve soruyorum da…
   “JonBenet, bu kadar büyük cümleleri nasıl bu kadar basitçe söyleyebiliyorsun? Hem de yaşın bu kadar küçükken?” diyorum.
   “Annem,” diyor ve ekliyor, “biliyor musun, olgunluk en çok cümleleri genişletiyor. Bazen tavırlara yansımasa da cümlelerin genişliyor, yayılıyor ve bu şekilde de altında kalmaktan korkamayacağın büyüklüğe erişiyor.”
   Ve benim de aklım kesinlikle almıyor. Ama başta söylediğim şey geliyor hemen aklıma, JonBenet Ramsey isminden giyimine, tavırlarından cümlelerine, baştan aşağı tastamam bir proje bebek, tasarım çocuk.
   “Peki, ya ölümün? Onun hakkında da konuşurken altında kalmaktan korkamayacağın cümleler kurabilir misin?” diyorum.
   Dudak kenarları kıvrılıyor. Şaşkın değil, hayır, sadece fazlasıyla yetişkin.
   “Eğer böyle bir ölüme sahip olmasaydım, insanlar beni bu kadar sahiplenir miydi? Ya da şöyle söyleyeyim, beni unutulmaz kılan şey hala çözülememiş olan cinayetim olamaz mı? İnsanlar sonucunu bilemedikleri denklemleri severler, sonu baştan belli bir olayı kim yaşamak ister ki?”
   “Ama seni herkesin gözleri önünde, küçücük yaşına rağmen bir seks objesi gibi kullandılar. Yarışma programları, kazanılan ödüller, paranın kaynağından kesilmeyişi, şaşaalı kıyafetler, aralıksız bir planlama… Bunların hepsinden kim sorumlu?” diyorum. Karşımdaki kişi büyük konuşmaya başladığı anda, bunu görüyor ve arttırıyorum. Nasılsa yerinden oynamış bütün dağlar, okyanuslar, ovalar, dereler…
   “Kimse değil. Olması gerekenden fazlasını gerçekleştiremiyorsun hayatta,” diyor. Ve yine, 6 yaşındaki ölü bir çocuk için fazlasıyla derin konuşuyor. Karşısında cümlelerinde boğulmaktan korkuyorum.
   “Nasıl kimse değil, bunun bir sebebi, sebebi olduğu gibi bir de sorumlusu olması gerekmez mi?”
   “Hayır,” diyor, gayet sıradan bir soruya cevap verir gibi.
   “Katili bulunamamış birisin sen, bu da mı rahatsız etmiyor seni?” diyorum. O sıradanlaştıkça ben acımasızlaşıyorum. Bu kadar kolay kabul etmemesini istiyorum. İncinmesini değil, sadece kabul etmemesini istiyorum. İsyan etmesini istemiyorum, sadece üzülmek değil, bir reaksiyon görmek istiyorum.
   “Sadece benim katilim değil, birçok insanınki kayıp. Projelendirmem buraya kadarmış. Ama öte yandan baktığımda, bir proje olmasaydım seninle tanışamaz, bu kadar çok insan tarafından sevilmez ve sahip çıkılan biri olamazdım.”
   Son hamleyi yapmak isterken, bir anda vazgeçiyorum. Ona tecavüz ettiklerini, ölümünün hunharca gerçekleştirildiğini söylemiyorum. Bu kadar büyük konuşuyor, konuşabiliyor olsa da yine de minik ve korunması gereken bir çocuk o. Zamanı hızlı yaşamış, hayatı kısa, güçlü ve oldukça sevimli bir çocuk. Bir kız bebeği.
   “Ne kadar masumsun,” diyorum, son olarak. İvmesi hızlı olan sorularımı bir trafik kazasıyla durduruyorum aniden. Düşüncelerim ölü. JonBenet Ramsey ölü.
   Kalbi nasıl incecik cama dönüşür bu çocukların, bu kadınlar da hiç belli etmezler, onu düşünüyorum. Böylesi bir incelmeye nasıl dayanılır?

Editörün notu: Köşe yazıları konseptini dergiye taşımam konusunda beni kırmayan Nazlı Eray’a teşekkürlerimi sunuyorum. Nazlı Eray, hoşça vakit geçirmek ve bir kurgu içerisinde kültüre doymak isteyenler için benzersiz kitaplar yazıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder