Minicik bedeni ve küçük yaşına rağmen
karşımda tam bir hanımefendi gibi oturuyor. Tam bir proje bebek edası var
bakışlarında, tavırlarında ve duruşunda. Tastamam annesinin sergi ürünü…
Bir yandan filiz zamanındayken soluşu, bir
yandan sarı bazen kıvır kıvır bazen de düz saçları, öte yandan da sevimliliği,
çocuksu tavırlarını gizlemeye çalışması Marilyn’e benzediğini düşündürüyor
bana. Pedofili hastası yetersiz bir vicdan tarafından öldürüldüğü güne kadar
süslü, güzel, kendinden büyük elbiseler giydiğini görmüştüm fotoğraflarında.
Ama şimdi… karşımda gündelik kıyafetleri içerisinde, yine de asaleti yakalamış
olarak oturuyor.
“Sohbetimize başlamadan önce ne içmek
istersin?” diye soruyorum.
“Hiçbir şey içmek istemiyorum, teşekkür
ederim,” diyor gayet nazik. Ölü kelebeklerin hepsi nazik oluyor sanırım. Daha
önce konuştuğum bütün kadınlar, ölmüş ya da tamamen kurgu hepsi, nezaketlerini
orantılı taşıyorlar ruhlarında.
Doğrudan sohbete geçmeye karar veriyorum.
Yoksa bakmaya dayanamayıp ağlayacağım.
“Annenle arandaki ilişki nasıl bir
ilişkiydi?” diyorum, sorumu bir giriş sorusu için gayet saçma bularak.
“Sıra dışı bir yanı yoktu bence. Sadece
diğer çocukların anneleri ile ilişkilerinin yanında, benimle annem arasında
oluşan bağın aceleci bir yanı vardı. Sanki öğretmek istediği bazı şeyleri,
vadesinden önce yüklemeye çalışıyordu bana ve bu da benim ruhani yapımın erken
olgunlaşmasına sebebiyet veriyordu.”
Şaşkınlık içerisinde, gözlerim büyümüş
olarak JonBenet Ramsey’ye bakmaya başlıyorum. Bu çocuk sahiden kaç yaşında?
Yani dünyada 6 yılını geçirmiş bir ruhun, bir bedenin bu kadar akıllıca ve
yaşından büyük cümleler kurması, bu kadar temiz konuşması nasıl mümkün
kılınabilir? Bunu da sormaya karar veriyorum ve soruyorum da…
“JonBenet, bu kadar büyük cümleleri nasıl bu
kadar basitçe söyleyebiliyorsun? Hem de yaşın bu kadar küçükken?” diyorum.
“Annem,” diyor ve ekliyor, “biliyor musun,
olgunluk en çok cümleleri genişletiyor. Bazen tavırlara yansımasa da cümlelerin
genişliyor, yayılıyor ve bu şekilde de altında kalmaktan korkamayacağın
büyüklüğe erişiyor.”
Ve benim de aklım kesinlikle almıyor. Ama
başta söylediğim şey geliyor hemen aklıma, JonBenet Ramsey isminden giyimine,
tavırlarından cümlelerine, baştan aşağı tastamam bir proje bebek, tasarım
çocuk.
“Peki, ya ölümün? Onun hakkında da
konuşurken altında kalmaktan korkamayacağın cümleler kurabilir misin?” diyorum.
Dudak kenarları kıvrılıyor. Şaşkın değil,
hayır, sadece fazlasıyla yetişkin.
“Eğer böyle bir ölüme sahip olmasaydım,
insanlar beni bu kadar sahiplenir miydi? Ya da şöyle söyleyeyim, beni unutulmaz
kılan şey hala çözülememiş olan cinayetim olamaz mı? İnsanlar sonucunu
bilemedikleri denklemleri severler, sonu baştan belli bir olayı kim yaşamak
ister ki?”
“Ama seni herkesin gözleri önünde, küçücük
yaşına rağmen bir seks objesi gibi kullandılar. Yarışma programları, kazanılan
ödüller, paranın kaynağından kesilmeyişi, şaşaalı kıyafetler, aralıksız bir
planlama… Bunların hepsinden kim sorumlu?” diyorum. Karşımdaki kişi büyük
konuşmaya başladığı anda, bunu görüyor ve arttırıyorum. Nasılsa yerinden
oynamış bütün dağlar, okyanuslar, ovalar, dereler…
“Kimse değil. Olması gerekenden fazlasını
gerçekleştiremiyorsun hayatta,” diyor. Ve yine, 6 yaşındaki ölü bir çocuk için
fazlasıyla derin konuşuyor. Karşısında cümlelerinde boğulmaktan korkuyorum.
“Nasıl kimse değil, bunun bir sebebi, sebebi
olduğu gibi bir de sorumlusu olması gerekmez mi?”
“Hayır,” diyor, gayet sıradan bir soruya
cevap verir gibi.
“Katili bulunamamış birisin sen, bu da mı
rahatsız etmiyor seni?” diyorum. O sıradanlaştıkça ben acımasızlaşıyorum. Bu
kadar kolay kabul etmemesini istiyorum. İncinmesini değil, sadece kabul
etmemesini istiyorum. İsyan etmesini istemiyorum, sadece üzülmek değil, bir
reaksiyon görmek istiyorum.
“Sadece benim katilim değil, birçok
insanınki kayıp. Projelendirmem buraya kadarmış. Ama öte yandan baktığımda, bir
proje olmasaydım seninle tanışamaz, bu kadar çok insan tarafından sevilmez ve
sahip çıkılan biri olamazdım.”
Son hamleyi yapmak isterken, bir anda
vazgeçiyorum. Ona tecavüz ettiklerini, ölümünün hunharca gerçekleştirildiğini
söylemiyorum. Bu kadar büyük konuşuyor, konuşabiliyor olsa da yine de minik ve korunması
gereken bir çocuk o. Zamanı hızlı yaşamış, hayatı kısa, güçlü ve oldukça
sevimli bir çocuk. Bir kız bebeği.
“Ne kadar masumsun,” diyorum, son olarak.
İvmesi hızlı olan sorularımı bir trafik kazasıyla durduruyorum aniden.
Düşüncelerim ölü. JonBenet Ramsey ölü.
Kalbi nasıl incecik cama dönüşür bu
çocukların, bu kadınlar da hiç belli etmezler, onu düşünüyorum. Böylesi bir
incelmeye nasıl dayanılır?
Editörün notu: Köşe yazıları
konseptini dergiye taşımam konusunda beni kırmayan Nazlı Eray’a teşekkürlerimi
sunuyorum. Nazlı Eray, hoşça vakit geçirmek ve bir kurgu içerisinde kültüre
doymak isteyenler için benzersiz kitaplar yazıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder