11 Nisan 2013 Perşembe

Afife Jale'nin Üçüncü Mektubu!


Sevgili küçüğüm,

   Bu sefer adını hiç geçirmeyeceğim senin. Nasılsa herkes mektubun alıcısı kim, biliyor. Hem ayrıca bu mektubumun ardından ilk kez sen isim dillendireceksin mektubunda. Hem de hemen, yakın vakitte göndereceğini bildiğim o yaralı ve içli tümceler içerisinde.
   Nereden bildiğimi sorma, ölüler her şeyi bilir.
   Bütün bunlar sana mantıkdışı geliyor değil mi? Yani benim konuşmam, daha doğrusu yepyeni tümceler kurmam sana, ya da senin bana yazdıklarını okumam. Böyle şeylerin oluru olmadığına inanırdın önceleri. Ama artık ölenin aslında gerçekten yok olmadığını, enerji bulutu ya da mantıkdışı başka bir şey olsa dahi ‘bir şeye’ dönüşüverdiğini biliyorsun. Ya da belki de tastamam mantıklı bir boyuta taşındığını…
   Bazen fazlasıyla abartıya kaçıyorsun davranışlarında, küçüğüm. Duygularını yoğun yaşıyor, sinire boğulduğunda kalbini söküp atmak istiyorsun. Sonra bir anda, saman alevinden bozma bir sıcaklıkla, sönüveriyor, sakinleşiyorsun.
   Senin söyleyemeyeceğin bir şey söyleyeceğim sana. Kendinden bile sakladığın, belki kalbinin ta en derinine itelediğin ve görmezden geldiğin, daha doğrusu gelmeye çalıştığın diyelim: Sen, sana bir şey olduğunda başkalarının hüzne kapılmasından, üzülmesinden, yıpranmasından, duygusal anlamda aşınmasından ve yaralanmasından korkuyorsun ve bunu kendin de dâhil herhangi bir kimseyle konuşurken söze dönüştüremiyorsun. Bu yüzden, insanlarla arana hep bir çizgi çiziyorsun. O çizgiyle kendi arana da kelebekler, çiçekler, ağaçlar, dereler ve toprak yollar boyuyorsun.
   Bunu ilk ne zaman fark ettiğimi sormayacak mısın? Ya da en azından yine doruğunda yaşadığın duygularından herhangi biriyle –belki kızgınlık belki de keder- bana bir yanıt vermeyecek misin? Hayır, vermeyeceksin. Biliyorum. Çünkü bazı şeylerin tadını bozabileceğini düşünüyorsun vaktinden önce kurulmuş tümcelerin. Haklısın.
   Kendinin bile farkında olmadığı bazı zamanlar, kendinden yoruluyorsun. Kendin olma halinden yoruluyorsun. Ve köşene kaçıp ağlıyorsun.
   Bir de benim neler çektiğimi düşünsene… Sen de mektubunda yazmışsın işte! Kadın oluşum gözler önünde didiklenirken, ruhumu da süzgeçten geçirip birçok yanımı öldürdüler. Biraz da bu yüzden eksik kaldım hayattan.
   Küçüğüm, tiyatro hepimizi iyileştirebilir. Böyle merhemsi bir gücü var onun. O, yaralarımızı parmaklarıyla oymak, derinleştirmek yerine onları nasıl tamir edebileceğimizi gösteriyor bize. İnan bana.
   Sana söylediklerim için bana sakın kızma.
   Daha uzun tutmamalıyım bu mektubu. Ama senin göndereceğin bir sonraki mektup, en uzun mektup olmalı aramızdaki. Ve ne senin ne de benim ağrıyan bir başımız olmayacak birbirimizden ötürü. Bunu da unutma.
   Şimdi, imza yerine ismimi yazmalı mıyım sence?
   Kafiyesi mi bozuldu mektubun? Bunca şey olurken kafiyeye dikkat edemiyor insan, bunun için de iç dengelerime söz geçiremediğimi söyleyeyim sana.
   Ağlama?


Cesaretle,
Afife

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder