Afife,
İsmini nasıl bir sözcükle nitelemeliyim
bilemediğim için yalnız Afife yazıyorum, oysa o sadeliğin altında neler saklı
bir ifade edebilsem!
Bu mektubumun seninkinin hemen peşine
yazılacağını söylemişsin, hayır, böyle bir şey senin de gördüğün gibi gerçeğe
dönüşmedi. Bazı vakitler, insan kuracağı cümleler için içinin en derine bakmak
zorunda kalıyor. Bu da, takdir edersin ki zaman alıyor. İşte o yüzden, bu
mektup da biraz geç yazılıyor.
Afife, kendime fazlasıyla kızmaya başladım
son günlerde. Tahammülsüzlüğüme kızıyorum, kendime karşı sinirle doluyorum;
başkasına değil.
Tiyatro can çekişiyor Afife. Senin ya da
ötekilerin yaptıklarının sanki hiçbir ehemmiyeti yokmuş gibi davranıyor insanlar.
İnsanlıktan o kadar uzaklaşmışlar ki kendilerini düşüne düşüne. Yani Afife,
insanlar kendilerine giderken insanlıklarından vazgeçmeyi doğru bir davranış
olarak görüyorlar sanıyorum ki. Böyle bir ortamda soluk alabildiğini
düşünebiliyor musun sen?
İsim verme konusunda da yanıldığını söylemek
durumundayım. Böylesi acı bir metnin göbeğine yerleştireceğim birkaç isim
onların utanmalarına, düşünmelerine, kendilerini hesaba çekmelerine olanak
sağlamak yerine yine benim kendimden utanmama sebebiyet verecek, biliyorum.
Son birkaç günümün metne dökümünde nasıl bir
acı çektiğimi tarif bile edemem.
Sıklıkla başıma gelmeye başlayan bir şeyden
söz etmek istiyorum sana: Köşeye bir yere çekilip seyretmeye başladım
insanları. Öylece ve öylesine onlara bakıyorum. Yapabileceğim bir şeyin
olmadığını biliyorum artık. Çünkü sözcüklerim, davranışlarım, tavırlarım ve
hatta düşüncelerim bile sakatlanmaya başladı. Adımlarımın bile ritmik düzeni
bozuldu. Dur! Hep kendime mi çıkarım yaptım bu kumpanyadan? Afife, bana kalırsa
bazı insanlar şenlik çadırına konulmuş gibi eleştirel ve gülünç gözlerle
görünüyor birilerine. Yazıklanmak kalıyor ötekilere de. Acılanmak. Veya
tastamam düşüncelerini temize çıkarmaya çalışmak.
Şimdi ne yapmalıyız biliyor musun Afife? Ben
bütün bunları Helen Bradford Thompson Woolley isimli cesur başka bir kadına
yazayım. Onunla psikolojik meseleyi hallettikten sonra, tiyatral meseleler için
sana tekrar yazayım; olur mu? Yoksa bu işin içinden ne sen ne de ben yara
almadan kurtulabileceğiz.
Sen, benden daha güçlüsün.
Ben belki de en güçsüz kişiyim. Duygularım
olmasa, belki daha da güçlü olurum.
Anla beni.
Yoksa Virginia Woolf gibi, hatta ondan bile
derin bir depresyona kapılacağım. Kurtulamadığımı bir düşünsene?
Sevgi ve minnetle,
Oğuzcan