3 Mayıs 2014 Cumartesi

Doğunun Nefesi'ne Mektup

Sevgili Maryam,

   Birazdan yazacaklarım belki canını sıkacak. Onca zaman neden yazmadığımı, seni önemseyip önemsemediğimi, kalbimin hangi yöne gitmeyi arzu ettiğini soracaksın. Haklısın. Yazmalıydım sana. Hiç kimseye yazmasam bile, sana yazmalıydım. Tek sözcük olsa bile. Anılarımız hatırına yazmalıydım. Ama yazamadım.
   Sana içimin haritasından söz etmeyeli o kadar zaman oldu ki, nereden başlamamın doğru olacağını bir türlü kestiremiyorum. Hangi zamandan başlasam eksik kalacağım için, parçalı bulutlu anlatacağım kendimi sana. Şimdiden affet beni.
   Birkaç gündür kendi ölümümü planlıyorum. Sayısız intihar metodu düşünüp hiçbirinin bana yakışmayacağını, ünlü bir film yıldızının ününe yaraşır bir biçimde ölmezse filmlerinin hatırlanmayacağını düşünüp dertleniyorum. Sürekli düşünüyorum. Oysa ünlü bir film yıldızı değilim ben, önce bunu kabullenmeliyim.
   Feleğin çemberini ateşe verip ilkin kırbaç zoruyla, sonra tarifsiz bir tutkuyla kendi isteğiyle onun içinden kerelerce geçmiş biri olarak yazıyorum bunları. İçinden geçtiği hiçbir filmi başarıya ulaştıramamış, hatırlanırsa ancak ölümünden sonra hatırlanabilecek bir film yıldızı olarak yazıyorum. Başarısız bir film figüranı belki… Ama yine de yıldız demeyi tercih edeceğim izninle. En azından kendi mektubumda kendimi başarıya ulaşmış olarak görmeyi, göstermeyi arzu ediyorum. Bağışla beni.
   Fark etmişsindir, sonda söylemem gerekenleri başta söylüyorum her zamanki gibi. En olmadık tümceyi en olmadık zamanda kuruyorum. Bütün zamanlarımda olduğu gibi.
   Yaşam artık o kadar canımı sıkıyor, o kadar ağır geliyor ki Maryam. Seninle ilk tanıştığımız zamanların o kalbi genişleten heyecanını bir türlü tutturamıyorum. İlk sinema filmimde bana o kadar yardımcı olmuştun ki, hatırlıyor musun? Birbirinin kuyusunu kazıp onları oraya gömen yüzlerce insana rağmen bana yardımcı olmuş, bir rakip gibi görmemiş, rotamı çizmemde yardımcı olmuştun. İstediğin ritmi tutturup başarılı olamasam da birkaç filmde oynamıştım sayende. Her neyse…
   Görüşmeden geçen zamana karşı şimdi neden sana, sadece sana yazıyorum bilmiyorum. İçimde tarifi çok zor bir yöneliş var. Anlamsız da olsa sana yazma, anlamsızlığımı seninle paylaşma, kafiyemi seninle tutturma arzusu var. Belki de görüşmediğimiz için böyledir bu, kim bilir. Aradan geçen sürede görüşmüş olsak senin de sıradan birine dönüştüğünü görüp daha da yalnızlaşacaktım, kim bilir. Hayır, böyle şeyler yalnızca filmlerde olmaz canımın içi. Böyle şeyler tam da hayatın merkezinde olur. Günün birinde kafiye kırılır ve insan bir balonun içerisinde oturmakta olduğunu düşünmeye başlar. O balonun havasının boşalmaya başladığını hissettiğinde de ölme düşüncesini şekillendirir kafasında. Ben o durumdayım şimdi işte. Başarısız filmlerimin, başarısız evliliklerimin, başarısız ilişkilerimin üstüne çektiğim çarşafı kaldırıp acı çekmek istiyorum. Acılarımı tazelemek istiyorum. Mutsuzluklarımı hatırlamak. Sence başarabilir miyim bunu kendime zarar vermeden?
   Çok zor.
   Bu yüzden mi yazıyorum sana? Kendime zarar vermeden ortadan kaybolabilmek için mi? Öyle mi dersin?
   Beni yarıda bırakılmış anlamsız bir mektupla, makaslanmış bir tümceyle hatırlamanı isterim. Her zaman bu yarımlığımdan şikâyet etmez miydin? Ayrıca batının bütün kadınları, doğunun yıpranmış kadınlarının karşısında tersine bir etkiyle çokça eksik kalmaz mı?
   Maryam, doğunun nefesi, sen fazlasıyla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder