O gün gittin.
Bakışları bir müddet havada
asılı kaldı.
Dudaklarının arkasında
sıkıştırmamanı istediği sesin, ona şunları düşündürdü: İçine bir yıldırım
düşecek, seni ilk gördüğünde. Kalbinin zarı titreyecek. Hudutları içerisinde
kuruyup kalan ormanların yeniden yeşerme umudu olan tohuma, filize, yeni cana
rastlamanın getirdiği bütün zelzeleyi sende bulacak. Çorak toprakların eski
sahibi ormanların gümbürtüsünü uyandıracaksın. Kuruyup kalmış bütün dereleri,
gölleri, denizleri ip gibi sızmaya başlayan bir suyla tanıştıracak,
besleyeceksin. Sen, onun için artık tüm tutkuların ve hislerin öldüğü bir
zamanda, aslında ölmediğini düşünüp kendini unuttuğu sırada ona yanlışlarını
göstereceksin. İlk anda. Yanlış bir patikanın izini sürerken, sen onu çalıların
ardındaki en temiz ve en doğru yola çağıracaksın. Sesin, onun kalbinin zarını
bir kez daha titretecek o zaman. Sende bir şiir var ve o şiir, imgelerin en
güzelinden ve yaşamın özünden oluşuyor. Sen o şiiri, o gün, onun ruhuna
akıtacaksın. Bilmeyeceksin.
O, o günde kalacak.
O gün gittin.
Bir sel yıkadı onun içini.
Tüm renklerin en güzel
tonlarını içine sığdırdığın gözlerin, ona şunları düşündürdü: Senin bilmek
isteyeceğin, ondan duymak isteyeceğin tüm şiirleri kendi gözbebeğine
yerleştirmek isteyecek. Sen onun gözbebeğine baktığında sevdiğin tüm şiirleri
onun gözlerinden gör, dahası kendinin nasıl “kutsal” biri olduğunu onun
gözlerinde oku isteyecek. Senin şimdiye dek özlediğin bütün duyguların
karşılığı olmak isteyecek. Onları sana sunmak, içinde duyguya dair ne varsa
hepsini sana anlatmak isteyecek. Anlatamayacaklarını tarif etmek, göstermek,
yaşatmak, yüreğiyle senin yüreğin arasındaki o derin yar üzerine asma köprüler
kurup sana ulaşmak isteyecek. Tüm istekleri sana çıkacak.
O, hep seni düşünecek.
O gün gittin.
Hayatının imgesi sen oldun.
Kapkara kıyafetlerinin
arkasından parlayan tenin, ona şunları düşündürdü: Sana, yüreğinde seni
sakladığını ve oraya baktığında kendinle karşılaşacağını söylediğinde inanman
için bir şeyler yapması gerektiğine inanacak. Sanki boğazını yırtarcasına
yutacağı kırık ayna parçaları, sen onun göğsünü yarıp içine baktığında
karşılaşacağın gerçeği sana sunacakmış ve onun da öyle yapması
gerekiyormuşçasına çıldıracak. Bütün çılgınlıklarının referans noktası olarak
sana ulaşmayı görecek. Sana ulaşsa, aranızda –henüz gönlünüzde değil- kuracağı
köprülerden biriyle sesinden, bakışından, ellerini kullanışından, teninden
kendine saklayıp sonsuza dek unutmayacağı anılar icat edebilecek. Aslında "şimdi"
sorsan, o güne dair hatırladıklarının gerçeklerden farklı olduğunu görecek.
Çünkü belleği onunla onun istediği bir oyuna girişecek göz açıp kapayana dek.
Sana dair hatırladığı tüm detaylar, senin şiirselliğinin yanından bile
geçemeyecek. Sen, metaforların en büyüğüsün.
O, seni hayatının şiiri yapacak.
O gün gittin.
Bilinmezlik kaldı geride.
Kalkıp gidişindeki acelecilik
ve acemilik, ona şunları düşündürdü: Sen gittin ve bir daha
karşılaşmayacaksınız. Bir daha göremeyecek seni. Gördüğünde de, belki, sen onu
hatırlamayacaksın. Korkuların en dipsizine sürükleyecek bu düşünce onu. Ama
olur ki hatırlarsan eğer, onunkalbinin hudutları o güne kadar görülmediği biçimde
genişleyecek. Ormanların gümbürtüsü artacak. Tüm şiirler sana çıkacak.
Söylediği, kurduğu tüm tümcelerin öznesi de, yüklemi de sen olacaksın. Sen, bilsen
de bilmesen de, birinin hayatının merkezinde olacaksın. Pergelin sabit ucu
olacaksın ve o, nereye giderse gitsin sende kalacak. Kaçarsa, geri dönecek.
Saklanmayı beceremeyecek. Tüm duyguları ifşa olacak. Sen, onu bilecek ve tanıyacaksın.
Öğrenmek ve bilmek onun senden ona akarak büyüttüğü duyguları, yeşerttiğin
ormanları, suyuna kaynak olduğun denizleri ve gölleri ne yapacak, yaşatacak mı?
Ona ne olduysa, sen yapacaksın
bilmeden.
O gün gittin.
Ruhunu öpmeyi unuttu.
Ona sıkı sıkı sarılışındaki
sihir, ona şunları düşündürdü: Sen gitsen de, o hep sende kalacak. O kaçmaya
çalıştıkça sana koşacak. Sana koştukça çok engelli uzun bir koşudaki bacağından
vurulmuş ama yine de yarışa devam eden biri olacak o. Kaç enstrüman varsa
hepsinin notaları seni işaret edecek. Kaç şarkı varsa, sözleri arasından sen
çıkacaksın karşısına. Kaç şiir varsa, içinde imge olarak sen olacaksın. Ruhunu
öpmeyi unuttuğunu düşünüp susacak. Belki gönderdiğinde alıcısına –sana-
ulaşamayan bir küçük şiir metin yazacak. O metin de senden, senin varlığından
ona akan duygunun eseri olacak.
Onun ibresi sende sabit
kalacak.
O gün gittin.
Aylar sona gözünü sende açtı.
Sessizlik anlarında ikinizin
de aynı anda gülmesi, ona şunları düşündürdü: Senin hudutlarını işgal ettiğini
düşündüğü anda kaçacak, sende hasar bırakacak herhangi bir şeye sebep olmamak
için her şeyi yapacak. Senin ruhunun berraklığını, varlığının şiirini
zedeleyecek her şeye karşı duracak. Barikat olacak. Set olacak. Sana gelebilecek kötülüklere karşı yıkılamaz duvarlara dönüşecek. Sende durup, senden kaçtığı anda
dahi, senin varlığının devamı için kendi şiirinden bile vazgeçmesi gerekse
bunu yapacak. Sen, senin gibi kal diye kendinden vazgeçecek. Ama o güne dek,
varlığını varlığınla birleştirmek için köprüler kurmaya çabalayacak. Elinden ne
geliyorsa, en iyisini yapacak. Sesini sesine karıştırmak, ruhunu öpmek, senin
şiirini ezberlemek için zamanların üzerinden atlayacak. Günler geçecek, sende
kalacak.
O sende sabitlenecek.