Çok zamandır aklımda dönüp
duran bir konu var. Yazmak istiyorum. İstiyorum ama zamanını tutturamıyorum.
Yolunda gitmeyen şeyler oluyor her seferinde. Aksiliklerden öte, kendimle
ilintili, kendime dair, bana ilişkin. Sonra da yazacağımı, yazmak istediğimi
unutup başka sulara dalıyorum, boğulmak için. Kendimi tekrar tekrar aynı derin
suyun dibini bulmaya çalışır halde buluyorum. Her keresinde yosunlara dolanıp,
ölüyorum. Ben de yosuna dönüşüyorum. Yeşil, kaygan, acayip biçimde hayata
tutunmaya çalışıyorum. Kendimin dışına kaçıp bambaşka “bir şey” oluyorum.
Kendimi ben bile yadırgıyorum. Balıklar ölgün gözleriyle bana bakıyor. Suçlu
bütün bakışları yeşilimde hissediyorum. Yine de buna aldırmayıp suyun dansına
katılıyorum. Dalgalanıyorum, sallanıyorum, kendimden geçip sonunda bir balığın
dişleri arasında uyanıyorum. Diğer yarım nerede? Balıklar yosun yer mi? Yerse
neden ben, bir başkası değil de ben? Sorularım da benimle birlikte balığın ince
dişleri arasında kalakalıyor. Hâlâ balığın beni gerçekten yiyebileceğine
inanmıyorum. Daha önce hiç görmemişim. Görmediklerime kimi zaman inanmamın
müthiş olabileceğini, henüz bilemiyorum. Bir hareketlenme oluyor sonra…
yanımda, metalik bir varlık hissediyorum. Hissim taşları delebilecek kadar
keskinleşiyor, sivriliyor. Onu görüyorum. Çengel. Ve yeniden, ne olduğunu bir
kez daha anlamadan, ikinci kez ölüyorum. İçimde ölülerimi biriktiriyorum. Ölüme
alıştıktan sonra, geçip karşısına, gülüyorum. Gülüşüm suratımda donuyor. Ağzımı
bir daha kapatamıyorum, dişlerim çürümeye başlıyor, tenim pul pul oluyor. En
kötüsü de, pullarım, rüzgâra yenik düşüyor. Birdenbire derinden gelen
uğultulara kapılıp soyulmaya başlıyorum, derimden başlayan ve benliğimin
çekirdeğine uzanan rotada. Çekirdeğimi bulup çıkarmak için katman katman
söküyor tenimi. Gittikçe şiddetlenen rüzgâr karşısında daha ne kadar ayakta
kalabileceğimi bilemiyorum o an. Beni parçaladığı bütün an’ları, yeniden
birleştirecekmiş gibi hissediyorum sanki, buna da emin olamıyorum. Sonra,
yeniden ölüyorum. Başta toprağı yadırgayıp sonunda ona da alışıyorum. Gömüldüğüm
toprakta gezinen ağaç köklerine sarılıyorum. Sarılıp ağlıyorum. Ağaca
karışıyor, yaşama yeniden tutunuyorum. Sonra benim yeniden ölmem için daha
korkunç bir şey oluyor. Umursamıyorum.