Ekseriyetle yaz planları yapıp
duruyoruz.
Okunacaklar…
Yazılacaklar…
Seyredilecek dizi ve filmler…
Sonra her şeyi baş aşağı
çevirebilecek gariplikler geçiyor başımızdan.
Çelmeler, takılmalar,
pürüzler, pütürlü yüzeyler geçiyor ömrümüzden.
Hem de yaz ortasında!
Yaz ortasında ne çok şey
yaşıyoruz, sonra hepsinin detaylarını unutuyoruz aslında. Oysa detaylarından
sarkanlarla oluşturmuyor muyuz anıları? Sarkıtlarla?
Neden sıcağında tenimize daha
yakından tanıklık ettiğimiz, yaz rüzgârlarından denizin derinliklerine kaçtığımız,
şezlonglar üzerinde yeni cümleler kurduğumuz ve çoğu zaman, yeni kimselerle
tanıştığımız koca bir mevsim, baskıcı aylar bu kadar ve böylesine kolayca
unutulup, çekmeceleri dar dolaplara hapsediliyor?
Yaz mevsimi bu kadar değersiz
mi?
Ya sürekli aksayan planlar,
programlar, hayatlar ve söylenmeyi bekleyen sözler?
Peki, yazları aşk daha mı
kolay gelip yerleşiveriyor insanın kalbine ve hayatına?